DOĞA YASALARININ NEDENİ OLAN MELEKLERİN VARLIĞININ BİLİM FELSEFESİ AÇISINDAN İZAHI
Gök Cisimleri Uzay Boşluğunda Nasıl Kalıyorlar:
Konunun Özeti: Gök cisimleri ve atomdaki elektronlar boşlukta bir itim ve çekim kuvvetlerinin dengesi sonucunda kalırlar. Fakat bu itim ve çekim kuvvetleri nedir? Bunların fiziksel ve kimyasal özellikleri nedir? Evet Allah'ın Gücü ve Kudreti. Fakat bu kısa açıklamayla iş bitiyor mu? Yerleri ve Gökleri yoktan Yaratan, onları koyduğu kurallarla (=Doğa yasaları) ile Yönetirken bu işi kendisi yapmaz. "Allah ne emrettiyse melekeler onu yaparlar. Nahl Sursi 50" dediği meleklere yaptırır.
Şunu bilelim ki, meleklerin nitelikleri, Allah'ın kendilrine verdiği görevlere göre değişir: CAMİ (Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil) gibi Büyük meleklerin yanında, Örneğin Yazan melekler günah ve sevaplarımızı yazarlar, cehennem melekleri (zebaniler) Cennet Melekleri (mukarrebun) ve tabiat melekleri ..... daha çok çeşitleri vardır. Konumuzla ilgili olaarak Tabiat Melekleri (kuvvetleri) üzerinde duracağız.
Melekler hiristyanlıkta olduğu gibi, Allah (C. C) ın yardımcıları asla değildirler. Zira Cenabı Hakk'ın -haşa- yardımcılara ihtiyacı yoktur. Bir hükümdar, veya bir komutan ev işlerini veya ayakkapılar ının boyasını kendileri yapmaz. Hizmetli veya görevlilere yaptırır" şeklinde düşünmek lazımdır.
Makro Kosmos (Büyük Evren, Güneş Sistemi veya Evren)
Mikro Kosmos (Küçük Evren, Atom Dünyasi
Bu görünmez kuvvetleri var saymazsak gök cisimleri yörüngelerinde kalmaz. Elmali Tefsirine göre bu görünmez kuvvetler ve direkler melekdir. Melekler olmazsa o kuvvetler olmaz. O kuvvetler olmazsa Gök cisimleri ve elektronlar yörüngeleride kalmaz. Şu halde meleklrin varlığı bilimlerdeki yasalardan daha kesindir. Başka bir deyişle fizki ötesi (metafizik) alemin varlığı fiziki alemin varlığından daha kesindir. Halka göre bu kadar, yeterlidir.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
KONUNUN AYRINTILARI VE KANITLARI
Bilime Göre: Newton'un bulduğu evrensel Çekim Yasası vardır. F= Q1 x Q2/ d2 formülü ile açıklanır. Bu formülle niçin ne kadar bir kuvvetle iki gök cismi birbirini çeker? Bilim bu F Kuvvetini var sayar fakat ne olduğu konusuna asla girmez. İlerleme yapamayacağından F Kuvvetinin sonucundan yararlanır ve kullanır. Yer çekim kuvvetinden "kantar, tartı, ağırlık ölçüsü" olarak yararlanır. Fakat yer çekim kuvvetini sorgulamaz. Yer çekim kuvvetinin yapısı Din ve Felsefenin konusu.
2- Dine Göre Gök Cisimleri Boşlukta Nasıl Eğleşiyor:
Semavi dinlere (Yahudilik, hırıstyanlık ve İslama) göre Yüce Allah yapıyor. Nasıl yapıyor? Nasıl yaptığını ancak kendisi bilir. Derine inmeden halkın genel bir inanışıdır. Kuran'da bu konuyla ilgili bazı bazı ayetleri önce aşağıya alıp sonra derine inilecektir.
“Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi, yasası) dir. Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir”. Yasin Suresi 39, 40
Burada bütün Gök cisimlerinin Güneş, ay ve yıldızlar hepsi yolunda/yörüngesinde hareket halinde olduğu; bir tanesinin diğerine çarpmadığı, bunun ise Allah’ in plani ve düzenlemesi olduğunu anlatmaktadır.
İnançsız ise göre ise yukarıdaki ayet tercümelerinde bilinmedik hiçbir yoktur. 5 yaşındaki çocuk da biliyor ki; güneş ay ve diğer gök cisimleri bir birine çatmadan hareket ediyor. Zaten Newton (1643-1727) ( Q1 x Q2/d2) formülüyle Evrensel Çekim Yasasını bularak her şey açıklanmış oldu. GERİYE BİR ŞEY KALMADI
Peki, Newton doğmadan bu yasa yok muydu? Geçim sıkıntısı, Fenerbahçe Galata Sarayla, çeşitli dizilerle, cep telefonları- internetle kafalar morfinleştiğinden (uyuştuğundan), kimse daha ilerisini merak etmiyor. Merak olmayan yerde ne bilim, ne de felsefesi olur. Burada Kuran’ı Kerim Ra’d Suresinin 2. Ayetinin, Elmalı Tefsirinde geçtiği üzere aynı anda 2 farklı tercümesini aşağıya almayı uygun gördük:
Ya direklrin Tapasinde
Veya Tavan Gibi Bir Yere Asılı Olmalı
“O Allah ki gökleri sizin görmediğiniz direkler üzerinde yükseltti” NEDEN BU KONU: İnançsızın biri, Kuran'ın bilimle çeliştiğini, ilkel olduğunudan konu ederken bu ayetlerde geçen direkleri örnek gösteriyordu. Bu uzun yazıyı çoğu kimse hemen hemen hiç okumayacaktır. Kars'ta öğretmenlik yaparken Lisenin kütüphanesinin düzenlenmesi işi bana veilmişti. Orada İngiliz Filozofu Spencer'in "İlk Pransipler" isimli kitabını okuyunca kafam dang etti ve pozitivizmin beni nasıl kandırdığı ve uyuşturduğunu anladım. Bizde bilimin felsefesi yapılmıyor ki! Gök cisimleri nasıl boşlukta duruyor? Newton Yasasından dolayı. Ama Lütfi Öztabağ'ı, Spencer'i okuduktan sonra uyandım ve yukarıdaki: "Görünmez Direkler" -Diğer bir deyişle metafizik olmadan- neden fizik olamayacağınıanladım ama, tam anladım. Anlayıncaya kadar siz de okuyun. Siz de bana hak vreceksiniz. Direk olmadan olur mu: Allah'u Teala, biz insa
Gök cisimleri yukarıdaki görsellerde olduğu üzere direkler üzerinde mi duruyorlar? Yoksa bir metal çubuk veya zincir gibi odanın tavanına mı asılıdırlar. Öyle ya: Bir cisim boşlukta duruyorsa ya yukarıda bir yere asılıdır veya sokaktaki direklerin tepesindeki lambalar gibi, göremediğimiz direklerin üzerinde mi eğleşiyorlar?. Öyle ya: boşlukta yürüyen küçük/büyük bir cisim ya yukarıya asılı veya alttan bir direğin üstünde olmalı? Akılsal olarak bu mantığa itiraz etme imkanı var mı? Elbette öyle amma, bilim bu direkleri çok ilkel bulur, böyle bir şeyi kabul etmez. Hangi çağda yaşıyoruz? Bilim böyle bir şeyi kabul etmez amma, ya yukarıya asılacak yahut da altlarında direk olmalı değil mi? Yani Newton, Paskal, Arşimet Yasaları” demekle iş bitiyor mu? Bitmez. O halde:
DOĞA YASALARI (TABİAT KANUNU) NUN MANTIĞI NEDİR?
Lütfi Öztabağ (Felseefe, Sosyoloji, Psikoloji)
belirli algı guruplarının anlatımları demek olan formüllerdir. Bunlar doğa olaylarında gözlenmiş olan ortaklaşa esaslar ve eşyaya ait görünüşlerdir. Böylece kabul edebiliriz ki, doğa yasaları ne bir emir ne de bir “kuvvet ve güçtür” tür. Onlar hiçbir şey olmayıp, sadece eşya ve görünüşlerin formüle edilmiş ve kısaltılmış şekillerdir. Ki, biz bunlara (doğa yasalarına “Değişmez ilkelerin anlatımı” ya da “değişmez oranlar” adını veririz. O halde Evren doğa yasaları tarafından idare edilmez.Varlıklar doğa yasalarına boyun eğmezler. Kısaca felsefi görüşle bunlar yetersiz anlatımlardır (1)”. Bu felsefeyi iyi anlamak için bir kaç defa okuyalım lütfen..
2- Mustafa Kemal Atatürk’ün Görüşü:
İnsanlara maneví mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer “kevanin-i tabiiyye-i İlahiyye” Allah’a ait veya Allah’ın koyduğu doğa yasaları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını (doğa yasalarını) yapan Cenab-ı Hak'tır” https://balikesir.ktb.gov.tr/TR-65833/ataturk39un-balikesir-hutbesi.html
AÇIKLAMASI:
Kevann-i tabiiyye-i İlahiyye”: Allah’ın koyduğu doğa yasaları. Çünkü doğa yasalarını yapan Cenabı Hak’tır. Bu söz bence bilim ve felsefenin özetidir. Bilim ve Felsefecilerimiz, Kemalistler düşünürken ve yazarken bunu esas almalıdırlar. Ama işlerine gelmez. Evren bütünüyle sonradan yaratıldığına göre, “Başlangıçta zaman yoktu. Madde yoktu. Uzay yoktu” sırasında doğa yasaları var mıydı? Yoktu. Vatanımızın Kurtarıcısına göre Evren sonradan yaratıldığından ilgili doğa yasaları da sonradan yaratılmıştır. Onları yaratan da Cenabı Allah’tır. Demek ki doğa yasaları (tabiat kanunu) veya bunları yapan “Tabiat Kuvveti” diye yapılan adlandırmalar (formüller) bir “Güç ve kuvvet” değildirler. Bunlar sadece bir adlandırma (isimlendirme)lerden ibarettir. Evrenin o kanunlar tarafından kurulduğu ve yönetildiğini kabul etmek, putlar tarafından yönetildiğini kabul etmek, putlardan fayda uman ve zararından uzaklaştıran düşünceden daha ilkeldir.
-Tefsir Bilgini ve Filozof Elmalı Hamdi Yazır:
Elmali'li Muhammet Hamdi Yazır 1878-1942 .
"Dört ayda fransızcayı öğrendi. Mezahip Ve Metalip" isminde bir felsefe kitabını tercüme etti. Mustafa Kemal'ın isteği üzerine T.B.M. Meclisi tarafından kendisine Kuran'ın bir Tafsirinin yazılması görevi verildi. Tefsirinde zamanın fen bilimleri ve felsefe konularında girildiği görülür. Mesela Gök Gürültüsü ve Şimşekle ilgili ayetlerin izahı yapılırken elektrik fiziğini çok iyi bildiği anlaşılır. Melekler konusunda açıklama yaparken sadece islam filozofları değil; eski yunan filozofları ve Avrupa filozoflarının fikirlerinden yararlandığı görülmektedir. Ve yazdıklarını benim de anlyamadığımı belirtmek isterim. O ndenle melek konusunda O'ndan yararlandım.
Biz asıl maddeyı (noumen) i göremeyiz. Gördüklerimiz hep yapılan işler (eseri faaliyyet) tir. Görülen her eylem (fiil) ve harekette, her iş ve olayda doğrudan doğruya, veya dolaylı yoldan etkili olan bir etkeni tanırız. Ama hareket ettirici olmadan hareket meydana gelmez. Ve madde kendi kendine atıldır. Kendi kendine harekete geçmez ( ).
“Merkezkaç kuvveti maddeye ait bir kuvvet ve özellik gibi düşünülür. Aslında ait olduğu madde kitlesinin bulunduğu yerden çok uzak mesafelere kadar uzaktan etki meydana getirdiğine bakılarak kuvvetin maddeden ayrı ve bağımsız olduğuna dair güzel bir örnek oluşturulan ve akılla kavranabilen bir emir demektir.
Biz bu merkezkaç kuvvetini ancak ağırlıklar arasında var olan bir denge denge durumuna bakarak düşünebiliriz. Arada hiçbir bağ olmaksızın büyük bir ağırlığın küçük bir ağırlığı tutması, genel aanlamda “merkezkaç kuvveti” diye ad konulan bu denge faktörüne bağlı olmakla beraber şu anda da şüphe yoktur ki; sözgelimi yer çekim kuvvetinin Ayı, Güneş çekim kuvvetinin dünyamızı kendine doğru çekmesi, -direğin üzerindeki lambayı eğleyip tutması gibi- yalnız madde sınırları içerisinde gözlemlenen bir kuvvet değildir. Merkezkaç kuvveti iki kütle arasında uzaktan uzağa etki eden ve akıl yoluyla var sayılan bir denge oranıdır. Biz bu kuvveti bir mekandan ayrı ve bağımsız olarak düşünüp hayal edemediğimiz için, taraflarındaki kütleye bakarak anlam vermeye çalışırız. Yoksa merkezkaç kuvveti tasavvuru (zihinde canlandırılması), gerçekte bir melek tasavvurundan (varlığından) başka bir şey değildir.
Şüphe yok ki: sözgelimi Güneş gibi birmadde kütlesinin itip çeken (merkezkaç ve santrufij) kuvvet gibi gibi her hangi bir kuvvetin yayılması ve taaa.. uzaktaki bir kütleye etkisi bir sonuç ve yapılan iştir. Bu sonuç ve yapılan iş bir yapan tarafından meydana gelir. Demek ki bu uzağa etki gücü maddeye kendi dışından verilmektedir ( )
Elmalı Tefsirinden sadeleştirerek ve açıklamalı olarak aldığım yukarıdaki felsefi yazıyı anlamakta ben de zorlanıyorum. Ben anladığımı yazdım. Fakat bu anladığım yazarın kafasındakiyle % kaç aynıdır? Hele bir felsefi yazıda % 60-70 den yukarı çıkmaz. Onun için bir fatiha Suresinin veya bir şirin anlamı, orjinalın aynısı değildir. Çeviri çevirenin çevirdiği yazıdan anladığıdır. Bu durum bütün diller için geçerlidir. 3-5 kere okumak lazım ki, doğa yasaların nedeni olan tabiat kuvvetlerinin melek sayesinde meydana geldiği anlaşılsın.
4-İngiliz Filozofu H. Spencer'in Yorumu:
Herbert Spencer 1820-1903
“Güneş vaktiyle bir Tanrının atlar tarafından çekilen bir arabasıydı. Daha sonra Kepler gezegenlerin yörüngelerinin elips şeklinde olduğunu ve her birinin hareketlerini yöneten bir ruhun var olması gerektiği sonucunu çıkarttı.
Sonunda bütün bütün değişiklikleri ve aksaklıklarıyla birlikte bu gezegensel dönemlerin Tek Bir Evrensel Çekim Yasasına boyun eğdikleri kanıtlandı. Böylece Kepler’in düşündüğü yönetici ruhlar bir yana kondu. Yer seçim yasası da yerli yerine oturtuldu ( ).
Sonunda bütün bütün değişiklikleri ve aksaklıklarıyla birlikte bu gezegensel dönemlerin Tek Bir Evrensel Çekim Yasasına boyun eğdikleri kanıtlandı. Böylece Kepler’in düşündüğü yönetici ruhlar bir yana kondu. Yer seçim yasası da yerli yerine oturtuldu ( ).
Demek ki buradaki değişiklik gerçekten görünen ve düşünülebilen bir etkenin ortadan kaldırılması ve yerine akıl ve hayale gelmeyen, düşünülmesi bile zor bir etkenin konulmasıdır. Zira yer çekim yasası bizim zihnimizin kavrayış yetenekleri içinde olduğu halde; yer çekim kuvvetini zihnimizde tasarlamak imkansızdır. Newton’un kendisi de ortada bir esirin (aracı bir ortanın) aracı olmaksızın yer çekim kuvvetinin anlaşılmaz olduğunu belirtmişti. Ancak evvelce (yukarıda) da görüldüğü gibi aracı bir ortanın konutlanmasının hiçbir faydası dokunmamaktadır.
Esasen bilim hakkında da durum aynıdır. Bilimin olayların özel münasebetlerini (bağlantılarını) yasalar altında; bu özel yasaları da git gide daha genel yasalar altında toplamaktaki ilerleyişi ister istemez git gide daha soyut, düşünülemez ve görülemez nedenlere doğru ilerleyişidir. Bu git gide soyutlaşan nedenler ister istemez git gide daha az kavranabilen nedenlerdir. Demek ki bilimin yavaş yavaş yaklaşmakta olduğu bu en soyut tasarım, düşüncenin bu en somut öğelerinin elden bırakılması ile kavranamaz ve düşünülemezle kaynaşan tasarımıdır.
Şu halde en son bilimsel düşüncelerin hepsi anlaşılamayan bir takım realiteleri (gerçekleri) içermektedir. Olguların toplanmasındaki ilerleme ne kadar büyük olursa olsun, ve genellemelerin kurulması da ne kadar genişlemekte bulunursa bulunsun; esas gerçek her zamanki kadar anlaşılamaz olan bir haldedir. Açıklanabilir olanın açıklanması, sadece geriye kalanın açıklanamaz olanın büsbütün ortaya çıkarmaktan ibarettir ( ).
Bilimin ileri sürdüğü etkenlerin tabiatlarının (doğalarının, yapılarının) ne olduğunu araştırmak ve soruşturmakta bilim karşıtı bir şekilde ihmal göstermiştir ( ).
Böylece bilimin dine kabul ettirdiği inançların, özleri bakımından yerlerine geçtikleri inançlardan (kanıtsız kabullerden) daha dinsel (imani) oldukları hakkındaki iddia doğru çıkmış oluyor ( ).
MİKNATİS ÇEKİM KUVVETİNİN NASIL OLUŞTUĞUNU BİLEN VAR MI?
KESİNLİKLE HAYIR. YOKTUR Kullandığımız cep telefonu, televizyonun önce nasıl yapıldığını öğrendikten sonra mı kullanıyoruz? kılavuzuna bakarak nasıl çalıştırıldığını öğreniyoruz. Nasıl yapıldığını hiç kimse merak etmeyiz. Aynı şekillde bilim de nedenini aasla sorgulamaz. Sorgulasa, ilerleme yapamaz. Miknatistten nasıl yararlanabileceğimize bakılır. Örneğin fiziğin önemli bir bölümü de elektro miknatisttır. Bütün elektrik motorlarının temeli manyetizmaya (=mıknatısın özelliklerini inceleyen fizik bölümü) ne dayanır. Miknatistin ne olduğunu bilen yok ama miknatist olayının sonuçlarından yararlanılarak çok büyük icatlar yapıldı. Mesela Su santralları, elektrik motorları, vinçler hep elektro miknatima (manyetizma) ilkesinden yararlanılarak icat edilmişlerdir:
Aşağıdaki elektrik motorunu fişe bağladınız çalışmaya başlar. Milini el ile, başka bir motorla, suyun gücüyle çevirdiğinizde bu sefer elektrik üretir.
ALEKTRİK MOTORLARININ BUJİSİ, KARBÜRATÖRÜ, PİSTONU, DİŞLİSİ VS. OLMADIĞINDAN, KABLO BAĞLANTILARINDA BİR BOZUKLUK OLMADIKÇA BOZULMAZLAR. YANMAZLAR. 40-50 seene giderler. Nçin giderler? Çünkü manyetizma (elektro miknatis) le çalışıyor.
Yandıklarında, ilkokul okumamış bobinaj ustaları motorun sargılarını öyle güzel yapıyorlar ki, yenisinden daha sağlam oluyor. Şimdi bu iyi ustalar ne elektriğin ne de miknatistin bilimini yapmişlardır?
miknatiste dayanır. 40 ton yükü kaldıran bir vincin motoru da elektro miknatizme dayanır. Elektrik fiziğinin bu bölümünde belki yüzlerce fornül vardır. Bütün bunlar miknatist kuvvetinin sonuçlarıyla ilgilidir. Hiç bir bilim insanı miknatist kuvvetinin kaynağına inmez. Çünkü orada bulunan bu görünmez kuvvetleri melekler yaparlar. Bu anlatımdan sonra Spencer'in yukarıda yazdıklarını bir defa daaha okursak daha iyi anlarız.
Demir, nikel, kobalt gibi maddeleri çekme özelliği gösteren cisimlere mıknatıs denir
Mıknatısın iki kutbu vardır, havada serbest kaldığında bir ucu kuzey ve bir ucu da güney noktasına doğru kendiliğinden yöneldiğinden bunlara kuzey (N) ve güney (S) ucu denir. İki mıknatısın aynı kutupları birbirini iterken, zıt kutupları da birbirini çeker.